NASİP (Hikâye)
Nasip işte! Eğer o telefon beş dakika sonra çalsaydı bizim haberimiz olmayacaktı. Kadir gecesi idi. Saat ilerlemiş yirmi dörde yaklaşmıştı… Hayır, daha baştan anlatmalıyım; akşamdan başlayarak, iftar vaktinden itibaren… Şubat ayının on beşini on altısına bağlayan cuma akşamı (cuma akşamı dediysem cumayı cumartesi’ne bağlayan değil perşembeyi cumaya bağlayan akşam). O akşamın gecesi de Kadir gecesi. Üsküdar’daki evimizde ailece iftar ediyoruz. Süratle yemeğimizi bitirip hemen yola çıkacağız. Herkeste bir telaş… Bizim kız bile bu akşam yemeğini gayet hızlı yiyor. Hem gideceğiz diye hem de bugün oruç tuttuğu için. Daha yedi yaşında. Bu onun ilk orucu. İyi dayanmış mâşallah. Bilseniz ne kadar seviniyor. Yemek yerken bir yandan da ona bakıyorum. Başka zaman bir şey yediremezdik; nazlanır da nazlanırdı: – Kızım biraz da şundan ye! – Doydum baba. – Evlâdım bir de bunun tadına bak! – Anne, hiç...
Oku